“VÜCUDUNUZDAKİ AĞRILAR UYARIDIR AĞRI İLE YAŞAMAK KADER DEĞİL” HÜMEYRA SAYIM

Hümeyra Sayım

Öğrencilik dönemlerinde düzenlene seminerlere katılarak Osteopatiyle tanışması Hümeyra Sayım’ın tamamen hayatının dönüş noktası oldu. Bakış açısını genişletmek adına Psikonöroimmünoloji eğitimi de alan Hümeyra Hanım’ın başarısı her geçen gün zirveye tırmandı. Osteopati’nin, 100 yıldan fazladır bilinen ve uygulanan, bütüncül bakış açısını savunan tıbbi bir tedavi yöntemi olduğunu dile getiren Hümeyra Sayım ile bilgilendirici  bir röportaj gerçekleştirdik.

Fizyoterapi lisans eğitiminizden sonra birçok eğitim aldığınızı biliyoruz. Öncelikle aldığınız eğitimlerden biraz bahseder misiniz?

2008 yılı Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon bölümü mezunuyum. Eğitimimin 2. yılında bu eğitimin yeterli olmayacağını ve daha geniş bir bakış açım olduğunu fark ettim. Öğrenciyken katıldığım çeşitli kongre ve seminerler sayesinde Osteopatiyle tanıştım. Mezuniyet sonrası 5 yıl süren Osteopati eğitimimi aldım. Osteopati eğitimi hem içeriğiyle, hem felsefesiyle, hastaya bakış açımda ve hayatımda tam bir dönüm noktası oldu. Bakış açımı daha da genişletmek adına Psikonöroimmünoloji eğitimi aldım. Bunun yanı sıra Yogayla tanıştım ve yoga eğitimimi tamamladım. Henüz öğrenciyken başlayan öğrenme merakım sayesinde, 10 yıllık meslek hayatım boyunca çeşitli uluslararası kurs, kongre ve seminerlerde bulundum. Sağlık oldukça dinamik bir alan, sürekli değişiyor, gelişiyor. Ben de bu alanda kendimi geliştirmeye devam ediyorum.

Neredeyse lisans eğitimi kadar süren Osteopati eğitimi almışsınız. Osteopati nedir, bize anlatır mısınız?

Osteopati, 100 yıldan fazladır bilinen ve uygulanan, bütüncül bakış açısını savunan tıbbi bir tedavi yöntemidir. Osteopatlar, sadece elleriyle, tüm dokulardaki gerginlikleri ve hareket kısıtlılıklarını hisseder ve yine elleriyle, çeşitli osteopatik teknikler kullanarak ağrısız bir şekilde müdahale eder. Uygulamalarda herhangi bir cihaz ya da ilaç kullanılmaz. Fizyoterapide biz hastayı neredeyse sadece kas ve kemikten ibaret sayıyoruz. Ancak vücut bir bütündür, tek bir sistem gibi hareket eden fakat birbirini etkileyen, aynı zamanda birbiriyle korelasyon içerisinde olan bir sistemler bütünüdür.

Osteopatiyi en çok hangi durumlarda kullanıyorsunuz?

Hastalıklar oluşmadan önce vücutta bir takım belirtiler verir, bu belirtileri tespit edip, doğru yorumlayıp sebebini anladığımızda ve vücuda doğru uyarılar verdiğimizde, vücudun kendi kendini tamir mekanizması devreye girer ve hastalıklar oluşmadan önüne geçebiliriz. Yani uygulama yapmamız için, kişinin ağrısının ya da bir hastalığının olmasına bile gerek yoktur. Koruyucu olarak da uygulanabilir. Bel-boyun fıtıkları gibi çeşitli omurga yaralanmaları ve ağrıları, fibromiyalji, kalça-diz-ayak bileği yaralanmaları, eklem kireçlenmeleri, kabızlık, gaz şikayeti, reflü, kadın sağlığı, idrar kaçırma, baş ağrıları, kulak çınlaması, uyku bozuklukları, sebebi bilinemeyen ağrılar gibi birçok alanda kullanılabilir.

Günümüzde birçok insanda bel ve boyun fıtığı var. Sizin fıtıklara yaklaşımız nedir?

Fıtıklar iyileşebilir. Vücutta kanlanan ve dolayısıyla beslenmesi olan her doku iyileşebilir. Ancak iyileşme süreci kas yaralanmalarından daha uzun sürecektir. Burada önemli olan fıtığın oluşmasının sebebini tespit edip ona yönelik bütüncül müdahalelerde bulunmaktır. Örneğin bel fıtığı teşhisi konmuş bir hastada oluşan fıtık vücuttaki ağrı ve kısıtlılıkların sebebi değil aslında yaşam tarzımızın bir sonucudur. Hareketsiz yaşam ya da kişiye uygun olmayan egzersizler, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, stresli ve belki de mutsuz olduğu bir yaşam sonucunda vücut bir yerden alarm verir. Kişinin günlük yaşamına ve duygusal yüklenmelerine göre bu; bel-boyun fıtıkları, omurga ağrıları ve duruş bozuklukları..vb gibi fiziksel bedende kendini gösterebilir. Bunun çözümü ameliyatla fıtığı ordan almak ya da egzersiz yapıp bel kaslarını güçlendirmek değil daha bütüncül bir bakışla sistemleri yeniden yapılandırmaktır. Fıtıklarda osteopatik teknikler, psikonöroimmünoloji konseptine uygun beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri, kişiye özel pilates ya da yoga akışlarını kullanıyorum. Eğer duygusal bir yüklenme olduğunu gözlemlersem, kişiyi bilinçaltı arındırma terapistimize yönlendiriyorum.

Danışanlarınızla hasta-terapist ilişkisinden ziyade aile gibi olduğunuzu duyuyoruz.

Evet, doğru. Seanslar sırasında bolca konuşuyoruz, birbirimizin hayatlarına dokunuyoruz. Mesleğiyle aşk yaşayanlardanım, severek ve mutlu olarak çalışıyorum. Sadece mekanik bir iş yapmıyorum, duygusal ve manevi hazzı çok fazla. Uzun süre ağrıdan uyuyamayan danışanımın sabah attığı “bebek gibi uyudum” mesajı, ameliyat olman gerekiyor denmesine rağmen ameliyat olmaktan kurtulması, kıpırdamakta bile zorlanıyorken, “sabah çorabımı giyebildim” diyerek sarılması, yatarken sağa sola dönemiyorken, “2 yıldır ilk kez sağ tarafıma yattım” diyerek mutlulukla anlatması beni de çok mutlu ediyor. İşte tüm bunlar bizi aile yapıyor, bağlantımız hiç kopmuyor.

Psikonöroimmünoloji ülkemizde yeni duymaya başladığımız bir alan. En çok beslenme üzerinden müdahale ediyorsunuz. Örneğin beslenmemizin ağrıyla bir ilişkisi var mıdır?

Vücudumuz tam olarak sistemli bir fabrika gibi çalışır. Sağlam bir yapı, çalışkan işçiler ve kaliteli malzemeyle en iyi ürün çıkar. Vücudumuzdaki hücreler sürekli kendini yeniler ve bu yenilenme yediklerimiz sayesinde olur. Yani ne yersek vücudumuz ondan oluşur. Doğru sıklıkta tükettiğimiz sağlıklı besinler, vücudumuzun ana malzemeleridir. Yani vücutta yolunda gitmeyen her sürece en etkili ve kolay müdahale beslenme üzerinden yapılır. Sağlıklı ve yeni hücre oluşumunu destekleyecek bir beslenme tarzı ağrı döngüsünü kırarak ağrının azalmasına yardımcı olur ve iyileşmeyi destekler. Vücuttaki tüm sistemlerin birbiriyle ve bağışıklık sistemiyle olan ilişkisini düzenlemek en temelde; beslenme, yaşam tarzı ve doğru egzersiz ile mümkündür. Yapılan son bilimsel çalışmalar gösteriyor ki sadece ne yediğimiz değil, beslenme sıklığımız, kimlerle yemek yediğimiz ve hatta yerken ne hissettiğimiz bile önemli. Yani hareketlerimiz, yaşama bakış açımız, beslenmemiz kadar duygu durumumuz da önemlidir. Duygusal yüklerimizi ve travmalarımızı bile bedenimize yükleyebiliyoruz.

Peki bu duygusal yüklerimizin vücudumuza etkisi nedir?

Beynimiz soyut ve somutu ayırt edemez. Yani beyin için bir yemeği sindirmekle bir düşünceyi ya da olayı sindirmek arasında bir fark yoktur. Hazmetmeye çalıştığımız bir olay karşısında mide asidimiz bile artar, olayı sindirmeye çalışırız. Bu yüzden hazmedemediğimiz bir olay yaşadığımızda, mide ve bağırsaklarda hazımsızlık yaşayabiliriz. Geçmişte yaşadığımız ve fakat aklımızdan çıkaramadığımız bir olay karşısında kabızlık yaşayabiliriz. İkisi de tuttuğumuz ve bırakamadığımız, içimizden atamadığımız bir durumdur. Taşıyabileceğinden daha fazla sorumluluk alan kişiler, sorumluluklarını omuzlarında yük gibi taşır ve vücuduna omuz ağrısı şeklinde yansır. Maddi sıkıntılar ya da kaygılar yaşadığımızda bedenimize bel ağrısı olarak yansıyabilir. Çünkü bel bölgemiz vücudumuzun dayanak noktamızdır. Depresyonda olan kişiler ileriye bakmak istemez, bu yüzden kişi yere bakar, omurga kamburlaşır, omuzları öne ve içeri doğru kapanır. Yani duygusal olarak yaşadıklarımızı fiziksel olarak da yaşarız. Böyle bir duygusal yüklenim de varsa daha dik durmak için omurgayı tedavi etmek, omuzları geriye almak tek başına etki edemez. Fiziksel tedavinin yanı sıra içerdeki duygunun da açığa çıkarılması, vücuda tekrar ve tekrar yüklenmemesi için çalışılmalıdır. Bütüncül yaklaşmak, zihin-beden-ruh sağlığını aynı anda ele almak gerekir.

Kamburluğu ya da duruş bozukluğu olan kişilerde nasıl bir yol izliyorsunuz?

Duruş bozukluklarında tek başına egzersiz yeterli olmayabilir. Omurganın dik durmamasına; kas kuvvet dengesizlikleri, kas spazmları, omurga eklem blokajları gibi fiziksel durumlar sebep olabileceği gibi iç organlarda hareket kısıtlılıklarının yansıması ya da duygusal yüklenmeler olabilir. Manuel terapi, osteopati uygulamalarının yanı sıra beslenme alışkanlıklarını düzenleyip gerekirse sağlıklı yemek tarifleri bile veriyorum. Vücudu dışardan desteklediğimiz kadar içerden de desteklemeliyiz ki hem iyileşme hızlansın hem de tam iyileşme gerçekleşebilsin. Kişiyi günlük yaşamına hazırlamak adına fonksiyonel antrenmanlar ve yoga yaptırıyorum. Aletli klinik pilatesle destekleyebiliyorum. Eğer duygusal yüklenmeleri varsa Bilinçaltı Arınma Terapistinden destek alıyoruz ve zihin-beden-ruh bütünlüğünü sağlayarak ağrısız ve sağlıklı bir yaşam için destekliyoruz.

Biraz da yogadan bahsedelim. Herkes yoga yapabilir mi?

Yoga deyince akla gelen ya uzun süre oturup sessizce meditasyon yapmak ya da sosyal medyada sıkça gördüğümüz ters duruşlar ve zor pozlar geliyor. Hatta yoganın sadece dini bir ritüel olduğunu düşünenler bile var. Doğal olarak, “yoga yapmak için çok esnek olmak gerekir, yoga yapmak çok sıkıcı, erkekler yoga yapamaz, yoga egzersiz yerine geçmez, bu pozları yapamam” gibi önyargılarla sıklıkla karşılaşıyorum. Aslında herkesin kendi yogası vardır, bedeni ne kadarına izin veriyorsa o kadarını yapar. Kişinin bedenine göre yapabileceği en kolay pozlarla başlanır ve bir yoga dersi boyunca pozlar arasında sürekli dinamik bir geçiş vardır. Aslında oldukça aktiftir ve bir pilates dersinde olduğu kadar güç ve kalori harcatabilir. Yin yoga yaparak bedeni esnetebilir, aynı zamanda hatha yoga yaparak dengenizi artırabilir, kaslarınızı güçlendirebilirsiniz. Çoğu egzersizden daha çok tercih edilebilir. Yani herkes yoga yapabilir, yoga yaparken de eğlenebilir.

Genel anlamda insanları bilinçlendirmek adına son olarak ne söylemek istersiniz?

Birçok kişi maalesef ağrıyla yaşamanın kader olduğunu düşünüyor ancak öyle değil. Vücudunuzdaki ağrılar size yapılan uyarılardır. Uyarıları dikkate alın ve vücudunuzun daha fazla üzerine gitmeyin, çivi çiviyi söker diyerek zorlamayın. Bir uzmandan yardım alın ve bedeninizi dinleyin, ihtiyaçlarını karşılayın. En güzel terapi de gülmektir, gülebileceğiniz insanlarla bir arada olmaya özen gösterin.