Yeni yıl yeni umutlar… Hele bir de bu yıl aileye bir bebek geliyorsa, farklı bir heyecan umut her yerimizi sarar.
Hadi hep beraber hamilelik sonucunu öğrendiğimiz zamanı hatırlayalım. “Yaşasın hamileyim”, “Ne! Hamile miyim!”, “İnanamıyorum anne/baba oluyorum!”, “Nasıl olur daha hiç anne/baba olmaya hazır değilim, istemiyorum!”
Anne ya da baba olacağımızı öğrendiğimizde çok karışık duygular yaşarız. Hepimiz hamileliğe farklı duygusal tepkiler gösteririz. Doğurmaya karar verdiğimizde nihayetinde az çok sürece adapte oluruz. Kaç haftalık oldu, kız mı erkek mi, kime benzeyecek, ne zaman doğacak, adı ne olacak, doğum nerde ve nasıl olacak?.. Günler sayılmaya ufak ufak ufak hazırlıklar yapılmaya başlanır.
Peki acaba anlatmaya çalıştığım konu nereye gidecek? Evet konumuz bağlanma. İyi de bağlanma nedir, ne işimize yarayacak diye merak ediyor olabilirsiniz. Söyleyeceğim. Ama önce minik bebeğimiz neler yaşıyor biraz daha ona bakalım.
Yeniden annemizin karnında gün ve gün gelişip büyüdüğümüz, ona gönül gözüyle kordon bağıyla bağlı olduğumuz günlere gidelim. Kocaman bir insan olduğunuzu unutalım. Sadece bir bebek olalım. Bir bebek nasıl olunur hissedelim.
“Biz, annemiziz; o ise biz adeta” birbirimizin ayrılmaz parçası gibiyiz. Annemizin rahmi sıcacık, çepeçevre sarıyor bedenimizi. İçerden onun tatlı sesini duyuyor, bize tatlı dokunuşlarını hissediyoruz. İçinde bulunduğumuz suda annemiz yürüdükçe bizde usul usul salınıyoruz. Orda acıkmak yok. Her daim annemizden kordondan gelenlerle besleniyoruz. Bu arada annemiz üzüldüğünde, korktuğunda vücudunda bazı maddeler artıyor. O maddeler de kordon yoluyla bize geliyor. Biz de stres hissediyoruz. Her şeye rağmen onunla olmak çok güzel. Günler böyle geçerken giderek büyüyorum. Beni bu çepeçevre saran yere artık sığamayacak gibiyim. Bir gün geliyor ki bir şeyler oluyor. İşte o gün tam da hiç bilmediğimiz bir dünyaya açılıyoruz. “Korkuyorum ama bir yandan da cesurum. O yanımda ya ışığa umuda açılıyorum, doğuyorum.”
Farklı bilmediğimiz sesler. Adının ışık olduğunu bilmiyoruz ama bir şeyler yüzümüze vuruyor. Gözlerimizi açamıyoruz bile. Bu nasıl şiddetli bir şey. Titriyoruz. Bu hiç bildiğimiz bir şey değil. Soğuk ama bu da bildiğimiz bir şey değil. “Minicik bebeğim ben! Bende yaşadıklarımı tarif edecek kelimeler de yok dağarcığımda. Ama hepsini bedenimde hissediyorum. Beden hafızamda kaydediyorum. Bir an önce yeniden sarılıp sarmalanmayı o hep bildiğim sıcak yere gitmek istiyorum. Hem o (annem) nerede?” İşte tam da o an annemizin sıcak tenine temas ettiğimizde, “işte bu O. Biliyorum tanıyorum buradaymış”. Yeniden ayrılmaz parçamızla birlikte olmanın tatlı huzuru.
Günler geçiyor bir yandan hala annemizin uzantısıymış hala tekmişiz gibi düşünürken bir yandan da bir şeylerin farklı olduğunu hissetmeye başlıyoruz. Korkuyoruz. Hayatta kalabilmek için güvende olmaya ihtiyaç duyuyoruz. Örneğin karnımız acıkıyor. Annemizin karnında her an kordondan bizi besleyen maddeler gelirken artık gelmiyor. Karnımız acı acı gurulduyor. Bedenimizde hissediyoruz. Korkuyoruz. Ağlıyoruz. Annemiz tatlı sesi ile gelip bizi besliyor, sakinleşiyoruz. Altımız ıslandığında, uykumuz geldiğinde, canımız sıkıldığında ağlıyoruz. O hep tatlı sesi ile geliyor, ihtiyacımızı karşılayıp rahatlatıyor. Giderek bedenimizden, kendimizden, dış dünyadan korkmuyoruz. Güven duyuyoruz. Biliyoruz ki ihtiyacımız olduğunda o yanımızda. Aramızda giderek sıcak, yakın, sıkı bir bağ kuruluyor.
Özetle bağlanma anne ve bebek arasında kurulan karşılıklı duygusal ilişkidir diyebiliriz. Bu ilişki öyle kıymetlidir ki bizim yaşam boyu kuracağımız duygusal ilişkiler annemizle kurduğumuz bu duygusal ilişkinin toprağında filizlenir. Sağlıklı ve güvenli bağlar kuran bebekler büyüdüklerinde de sağlıklı ve güvenli ilişkiler kurarlar. Özgüvenli, duygularını kolayca ifade eden, başarılı, işlerinde verimli olurlar.
Sonraki yazılarımda ise bağlanma stillerine ve gebelikte ve doğumdan sonraki süreçte sağlıklı bağlanma için nelere dikkat edebileceğimize değineceğim. Sevgiyle, sağlıkla kalın.