NARİN AKÇELİK “DİN, DİL, IRK, NE OLURSAN OLSUN, KADIN DA ERKEK DE İNSANDIR”

“DİN, DİL, IRK, NE OLURSAN OLSUN, KADIN DA ERKEK DE İNSANDIR”

Narin hanım öncelikle röportajımızda yer aldığınız için teşekkür ederiz. “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” sizin için ne ifade ediyor?

Merhaba, 8 Mart Dünya Kadınlar günü benim için üreten, yaratan, büyüten, geliştiren, destekleyen, eken, filizlendiren, şekillendiren, çözümcü, dünyanın ve toplumun temeli kadınlarımızın anıldığı, değerinin hatırlandığı bir gündür. Kanımca her gün kadınların günü, her gün insan günüdür. Toplumların ayrıştırılması, kadın erkek günü olarak nitelendirilmesi kanımca tekliğin, bir olmanın en büyük düşmanıdır. Bence her gün kadın günü, her gün çocuk günü her gün adam günü, kısacası insan günü olmalıdır.

Son yıllarda kadınlar bitmek bilmeyen şiddete uğruyor. Bunun başlıca nedenleri nedir ve bunun önüne nasıl geçilmeli?

Yukarıdaki soruda değindiğim, insanların toplumların ayrıştırılması, insani eşitliğin uygulanmaması, eğitimsiz bireylerin yetişmesi, bununla beraber özgüvensiz toplumların ortaya çıkması, her türlü şiddeti getirir. Toplumun getirdiği baskıcı ve çağ dışı düşünceler, ekilen bilinçler, her dinde bahsedilen hoşgörü, nezaket ve kâmil insan olma vasıflarını maalesef ortadan kaldırmakta ve kaosa sebep olmakta. Kas gücü zayıf, naif olan her canlı bu kaosun getirdiği her türlü şiddetten nasibini almaktadır. Kısacası evde, okulda, toplum içinden verilen, uygulanan ayrıştırma, yabancılaştırma, ötekileştirme üzerine kurulan her türlü eğitim adı altındaki cehalet, kadına şiddeti de körüklemektedir. Bunu durdurmak, bir olmak, tek vücut olabilmek için gereken ilk adım doğru, çağdaş ve eşitsel eğitimdir. Nerede olursa olsun ahlaki ve insani değerler 7’den 70’e herkese verilmeli ve benimsetilmelidir. Özünde insan olamayan karsısındakini de insan göremez, insanı göremeyen yaradanı da göremez…

Size göre kadına şiddet uygulayanlara yeterince caydırıcı ceza veriliyor mu?

Maalesef şu anki hukuk, adalet ve ceza sistemimizin yeterince verimli çalıştığını düşünmüyorum. Caydırıcılık arttırılmadığı, insani eşitlik yerini bulmadığı sürece, bu olayların önüne geçilmesinin zor olduğu kanaatindeyim. Örneğin, karakoldan uzaklaştırma alan eski eş veya sevgili, elini kolunu sallaya sallaya ‘bana bir şey olmaz, Hemen çıkarım’ mantığıyla hareket ediyor ve rahatça bir kadını taciz edip hatta öldürebiliyor. Bunun başlıca sorumlusu cezai şartların eksikliğidir.

Aynı zamanda kadınlara normal hayatlarında olduğu gibi iş hayatında da bir baskı ve genelde başarılı olmamaları için birçok neden uygulanıyor. Aslında kadın iş hayatında ve genel anlamda çok başarılı. Bu başarının yeterince görülmesi için neler yapılmalı?

Aslında hep ayni noktaya geliyoruz. Karsındakini “insan” olarak görmeye… Kadın ve erkek anatomik olarak aynı eşitlikte ve özellikte yaratılmamıştır. Hepsinin bir doğası vardır. Bu yüzden kolay kolay inşaatta çalışan bir kadın göremezsiniz. Ama tarlada onlarca kg çuval taşıyan ekin eken kadın görürsünüz.  Tabi ki istisnalar vardır. Eğitimle, çalışmayla herkes elinden geldiğimce her işi yapabilir. Bahsettiğim ayırma değildir, bu bir eksiklik değil farklılıktır. Bunların günümüz kurumsal iş hayatında yansımaları, sağlıklı olarak maalesef görülmemektedir. Çalışan kadını ötekileştirmek, aşağılamak ve küçümsemek ya da alan vermemek iste ilk bahsettiğim bilinçsizliğin, eğitimsizliğin yansımasıdır. Kadınların pratik zekâları ve çözüm odaklı olmaları, işyerleri için bulunmaz nimettir. Empati duygularının yüksekliği ve adalet duyguları, bilinçli ve erdemli patronlar için büyük fayda ve verimlilik sağlar. Her turlu kompleks, güzelliğin ve başarının büyümesini engeller. Kendi olamayan, başkası da olsun istemez. Kadın ya da erkek…. Birey olabilme bilincini insanlara verebilmek, empati ve sadakat duygusunu küçüklükten aşılamak, hata yapmaya da yerinin olduğunu bilmek, bir insani kamil eder, birey eder, kendine ve etrafına saygılı eder. Kadın olsun erkek olsun fark etmez…

Sivil toplum örgütlerinin bu konuda çalışmaları sizce yeterli mi? Daha fazla neler yapılmalı?

Sivil toplum örgütlerimiz çok çalışıyor. Ancak tek başlarına bu konuda yetersiz kalıyorlar haklı olarak. Sistemi birçok çarktan oluşan dişliler olarak duşunun. Bir dişin bozukluğu, eksikliği ötekilerin de islemesini engeller, bozar ve çürütür. Devletimizin, eğitim kurumlarımızı, adalet birimlerimizin, güvenlik güçlerimizin ve ileri gelenlerin bir hareket etmesi, devinimlerini istikrarlı ve dik bir şekilde sürdürmeleri gerekir. Kanunların hakkıyla uygulanması, toplumsal bilincin 7’den 70’e, evde, sokakta, okulda her mecrada aynı hakkaniyetle ekilmesi, ancak sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının yeşermesini sağlar.

Kadının aile içindeki ve toplumsal alandaki konumunu iyileştirme sürecinde erkeğe düşen görevler neler?

Bence burada aslında gene önce iş, anne olan kadında başlar. Birçok kişinin ‘anne dayak yiyorsa eziliyorsa, eğitimsizse ne yapabilir?’ dediğini duyar gibiyim. İşte önce anne olacak, topluma bireyler kazandıracak kız çocuklarını sevgiyle ve çağdaş eğitimle yetiştirmeye başlamalıyız. Yeterli mi? Hayır… Ona eşlik eden Adem oğlunun da aynı şekilde saygı, sevgi, şefkat, çağdaş bilim, ahlak ve bilinle yetiştirilmesi gerekir. Yani kız erkek demeden, insan evladını yetiştirmekle baslar her şey. Burada erkeklere düşen, doğuran, besleyen, büyüten, yeşerten kadınlara, annelerine, bacılarına sahip çıkmaları. Yaratandan ötürü yaradılanı sevmek felsefesiyle ve önce kendini severek geliştirerek, özümsemek ve bilinçlenmek. Din dil ırk ne olursan olsun, kadın da erkek de insandır… Sanırım bunu hatırlatmamız gerek her bir bireye… Şu günlerde maalesef unutulduğunu hatta kaybolduğunu görüyorum…

Son olarak genel anlamda neler söylemek istersiniz?

Son olarak, gelin bir olalım. ‘Ağaç yaşken eğilir’ sözünden yola çıkarak, sevgi dolu, saygılı, özgüvenli, bilinçli, çağdaş, ahlaklı çocuklar yetiştirelim. Dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey….

Bir olalım, ayrışmayalım, Teşekkür ederim…